9 Ocak 2020 Perşembe

UMUT ARABUL

Umut ARABUL 2016

1977 izmir doğumlu . 7-8 yaşında  1985 yılında Turizm, sanat ve ticaret hayatına  , Babası  Zeki Arabul'a ait olan Antikacı ve Kuyumcu dükkanında başladı. Kuşadası'nda  1960 tan beri Turizmde ve kuyumculukta ve diğer el sanatlarında  hep "Îlk" lere imza  atan Babası  Zeki Arabul Usta'dan eğitim  aldı. 
-Ortaokul 3. sınıfta 1990 yılında Kuşadası  Altın Güvercin Resim yarışmasında  yağlı boya resim  de Birincilik Ödülü  aldı. 
-Liseyi, 1994 yılında Kuşadası  Otelcilik ve Turizm meslek Lisesinden " En başarılı  Bar Bölüm  Ögrencisi  " olarak mezun oldu.
- 1995 yılında babasının  Bir arkadaşıyla tanışması  sonucunda Tassavvuf- Ebru ve Hatt sanatına merak başladı. Pınar  Nuri Yıldırım.  Pınar  Nuri Hocası  Babasından  sonra sanata olan ilgisini körükleyen ikinci kişidir . 
-Hem Eğitimini  hem de Ahilik Geleneyiyle sürdürdüğü  mesleğini  devam etmek ve mesleğini  en üst seviyelerde geliştirmek için  
9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar fakültesinden Saray süsleme sanatları bölümünden   1999 yılında mezun oldu. 
-2000 yılında İstanbul Ekonomi Güzel  Sanatlar üniversitesinden saray süsleme ve  Plastik Sanatlar eğitimi  aldı. 
-2001 Adnan Menderes Üniversitesi Otel işletmeciliği bölümün de halkla ilişkiler, kamu yönetimi, otel ve turizm işletmeciliği eğitimi aldı. 
-Turizm otelcilik sektöründe  profesyonel olarak 1991 tarihin de lise ile başlayan  serüveni, saray süsleme  sanatlarına ağırlık vermesi dolayısıyla  ve  baba mesleği olan kuyumculuğun daha ağır basmasından otelcilik sektöründe 2001 tarihinde askere gitmesi ile son buldu. 
-Askerliğini   Ege Ordu Kom. Protokol Şube  Çavuş'u  ve Konak Subay Ordu Evleri  Genel müdürlüğü  Barlar Sefi olarak "Üstün Hizmet Madalyası" alarak tamamladı.  Yerli ve Yabanca  Emekli ve muazzaf Üst  düzey Kuvvet Komutanlarına Protokol Servis hizmeti verdi. 

-Askerlikten sonra mesleğine , sanata ve turizm sektörüne devam etmek için  babasına ait  1970 te kurulmuş olan ,
"Antique de Scalanova" isimli işyerinde ticaret hayatına da profesyonel olarak başladı. 

Umut Arabul ,  ustası ,  İlk'lerin adamı başarılı  Turizmci ve Sanatkâr , ustaların ustası Babası Zeki Arabul.  
Yanı sıra başarılı  turizmci ve yazar Sevan Bedros Nisanyan’ın dil bilimciligi, yazarlığı , Osmanlı ve Rum konut mimarisi ve restorasyonu konusunda uzmanlığından ve tecrübelerinden faydalandı.  
Sevan, sirince köyünde yaptığı akılalmaz eserlerinin oluşum ve inşa aşamasında sevanin asistani olarak  Matematik köyü, Felsefe Klubü, Tiyatro Medresesi, Kaya Mezarı, Hodri Meydan Kulesi. Bir çok kitap  projelerin de metin yazarlığı ve Zafer'le sonuçlanmış olan  "şirince yıkılmasın" eyleminde aktif olarak Sevan, Alı Nesin  ile birlikte görev aldı.
 
Umut Arabul, Atatürk/çülük yolunda, idealist, hümanist, ve her zaman farklı ve radikal olmayı yasam tarzı edinmiş bir turizmci, sanatçı, arastırmacı, koleksiyoncu ve yazar… 


ICOM- Uluslararasi Müzeler Konseyi Komite Üyelik Müracaatı, 2005 yılında onaylandı ve "Osmanlı Dönemi" alanında etnografik eser koleksiyonculuğu ve restorasyonculuğu branşında "Katılımcı  Komite üye" ünvanı  aldı. 
-1996 yılında babaannesinin vefatı dolayısıyla  ziyaret ettigi evde bir Osmanlıca levha buldu.  Levhada  Osmanlıca olarak :
"Giritli Usta- Girit/ hanya - 1895 / Her Nevi Hayvansal liften Keçe, Aba , kumas, yazgi, ..... elbise ve benzer ...... yapilir."
Yazılıdır. Ailenin yaslilari tarafından tercüme edildi. Bu nedir ? soruma aldığı cevab, umut Arabul meslegine bir meslek daha ilave ettirdi. Babasının  babası ve onunda babası "Keçeci"  imiş. 
-" Yok olmakta olan bir sanat olduğunu  ve ahilik geleneğinin bir parçası olarak; Benimde Keçeci olmam gerek yada arastirmam gerektigini hissettim." Diyerek araştırdı ve sonuc olarak; UNESCO tarafından Yaşayan kültür hazinesi seçilen Tepme keçe ustası Mehmet Girgiç usta ile calışmalar yaptı.  
2006 yilinda "ANTiQUECHE" isimli 2. bir atölyeyi  kurdu. 

Amacı ;
Antikacılığı Ve  Yok olmakta olan bu sanatı ve diğer  Türk  el sanatlarının atölyelerini sanatçılarıyla birlikte  bir araya toplamak. Özellikle  Keçecilik. 

-1991 yılından beri Şirince köyünde faliyet göstermekte olan sana,  tarih ve Türk turizmine katkı ve yok olmaya yüz tutmuş olan meslekleri gündeme getirmek, çırak  yetiştirmek  ve bu sanatları uluslararası boyuta taşımak. 

Umut Arabul, Uluslararası  bir cok başarılara  imza attı.

~2003 yılından beri 

Türkiye  de dünyanın  bir çok ülkesinde özel  müze ve sanat galerileri, Kiliseler ve sergi salonlarında;
-Geleneksel Türk El Sanatları, Keçe.
- Saray Süsleme Sanatları, ebru minyatür ve tezhip. 
- 17., 18., 19. yuzyil Osmanli  Etnografik Eser koleksiyonları  ; 
Mücevher koleksiyonu, kapı tokmakları ve Tekstil Sergileri olmuştur





Sergileri ve katıldıgı etkinlikler

 Sergileri ve katıldıgı etkinlikler

 --- Roma, Bizans ve Urartu takılar:
 --- Antique de Scalanova art galeri, “Etnografik Osmanlı Eserleri Müzayedesi”
 - The Tursish Sale-SOTHEBY’S, LONDON, 16 october 1998 (Gümüs esya, tekstil ve kakmacılık sanatı üzerine eserler), New Bond street,LONDON 
---Kalehan Otel, “Osmanlı kapı tokmakları ve anahtarları koleksiyonu sergisi” , Selçuk.1998 
---Vaftizci Yahya Kilisesi, “17., 18., 19., yüzyıl Osmanlı gümüs takıları” sergisi, Sirince köyü.1999 
---Vaftizci Yahya Kilisesi, “ Sirinceli isimli fotograf sergisi”, Sirince köyü 2000 
--- Antique de Scalanova art galeri, “Etnografik Osmanlı Eserleri Sergisi.” 2000 Sirince köyü 
--- Vaftizci Yahya Kilisesi, “Sirince Evleri konulu yaglı boya resim sergisi”, Sirince Köyü 2001 -
---Vaftizci Yahya Kilisesi, “17., 18., 19., yüzyıl Osmanlı gümüs takıları” sergisi, Sirince köyü. 2001 
--- Antique de Scalanova art galeri, “Etnografik Osmanlı Eserleri Sergisi.” 2001 Sirince köyü 
---Vaftizci Yahya Kilisesi, “17., 18., 19., yüzyıl Osmanlı gümüs takıları” sergisi, Sirince köyü. 2002 
--- Antique de Scalanova art galeri, “Etnografik Osmanlı Eserleri Sergisi.” 2002 Sirince köyü 
--- Antique de Scalanova art galeri, “Etnografik Osmanlı Eserleri Sergisi.” 2003 Sirince köyü 
---Vaftizci Yahya Kilisesi, “17., 18., 19., yüzyıl Osmanlı gümüs takıları” sergisi, Sirince köyü. 2003 
-- Antique de Scalanova art galeri, “Etnografik Osmanlı Eserleri Sergisi.” 2004 forum fuarcılık organizasyonu, Art Galeri, İstanbul 
---Vaftizci Yahya Kilisesi, “17., 18., 19., yüzyıl Osmanlı gümüs takıları” sergisi, Sirince köyü. 2004
 --- Antique de Scalanova art galeri, “Etnografik Osmanlı Eserleri Sergisi.” 2005 forum fuarcılık organizasyonu, Art Galeri, İstanbul 
---Vaftizci Yahya Kilisesi, “17., 18., 19., yüzyıl Osmanlı gümüs takıları” sergisi, Sirince köyü. 2005
 ---İstanbul Sanat ve El Sanatları Fuarı İstanbul 2. Sanat ve El Sanatları Fuarı Istanbul - Türkiye 12.11.2005 - 20.11.2005
 ---ArtForum Ankara ArtForum Ankara 1. Plastik Sanatlar Fuarı Ankara - Türkiye 19.10.2005 - 27.10.2005 
---Ankara Sanat ve El Sanatları Fuarı Ankara 11. Sanat ve El Sanatları Fuarı Ankara - Türkiye 29.10.2005 - 06.11.2005
 --- Antique de Scalanova art galeri, “Etnografik Osmanlı Eserleri Sergisi.” 2006 forum fuarcılık organizasyonu, Art Galeri, İstanbul.
 --- “ANTİKA VE MODERN KUYUMCULUK”, DUBAI MÜCEVHER VE AKSESUAR FUARI, INTEX DUBAI & AL FAJER, 09–12 Aralık 2007, Dubai Uluslararası Fuar Merkezi.
---
-La Maison D'unesco -Paris/FRANCE 2005 2006
- Newyork Public Library- USA Halk kütüphanesi. 2007-2008-2009-2011-2014
-California Folk Art Museum, USA. 2010
-Sanfrancisco Craft and Folk Art Museum , USA . 2010
- Sri Lanka Embassy / Ankara 2011-2014
Newyork Public Library- USA Halk Kütüphanesi- 25-30 haziran 2015
- Sri Lanka Embassy / 19 ağustos 2015 Ankara Srilanka  Büyükelçilik. Büyükelçi Brathii özel davetlisi. 
-Smithsonian Freer Gallery of Art 
Level3  The Peacock Room
Traditional Turkish Art of Felt 
2016
- Chicago History Museum 
Umut Arabul 
Traditional Turkish Art of Felt
2016
- Sheraton Hotel Convencion Center 
TUrk Egitim Vakfi . Türk Egitim derneği 
El sanatları etkinliği - 2016 
Ankara 








Üyesi oldugu kurum ve kuruluslar;

-İCOM - İnternational Council of The Museums
--     Uluslararasi muzeler konseyi 
           Komite Uyesi~ Umut Arabul
           Traditional Turkish Fine Art

8 Ocak 2020 Çarşamba

29 Mart 2011 Salı

antique de scalanova

ANTİKA NEDİR ? Günümüzde antika terimi, genel olarak en az 100 yaşıtında sanat yapıtları ve tarihsel değer taşıyan eşyalar için kullanılmaktadır. Antika koleksiyonculuğunun, tapınaklarda hazine saklanması ile başladığı söylenebilir; dolayısıyla antika koleksiyonculuğunun neredeyse insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişi vardır. Antikaların yalnızca estetik değerleriyle değil tarihsel önemleriyle de ilgilenildiği İngiltere'de 16. yüzyıldan sonra, ülkenin tarihini yansıtan antikalar toplanmaya başlamıştır. 1857'de Londra'da, 1863'de Viyana'da, 1882'de Paris'de ve 1897 de New York'da dünyanın en çok bilinen antika koleksiyonu müzeleri açılmıştır. Antika koleksiyonculuğu 20. yüzyılda, büyük rağbet gören bir uğraş haline gelmiştir. ANTİKA FARKI NE ? Çoğu antikalar "biriktirilebilir"dirler, ancak tüm biriktirilebilirler "antika" değildir. Antikayı ele alırsak dönemlere, ülkelere göre farklı tanımları olduğunu görürüz. Bunlar sadece kurallar asla kanun değiller. Toparlamaya çalışırsak; Eski Yapıtlar (Antiquities) : Orta Çağ veya Roma İmparatorluğu Çöküşü dönemlerine ait el yapımları ve objeler. Antikalar (Antiques) : 100 yaş veya üzeri objelerdir. Biriktirilebilir (Collectibles) : Yaşın önemi olmaksızın, kolleksiyoncunun toplamaya değer bulduğu herşey. Bir döneme ait biriktirilebilirler(Vintage Collectibles) : 1990 veya öncesine ait her tür biriktirilebilir. Çoğu aynı zamanda İkincil Market ürünüdür. İkincil Market (Secondary Market) : İlk dağıtım ve/veya satışından sonra, değiş tokuş edilmiş veya satılmış şeyler. Çağdaş Biriktirilebilirler(Contemporary Collectibles) : İkincil market ürünü de olsa, artık üretilmese de 1990 lara ait ürünlerdir. Her eski antikamıdır? Bir eşyanın antika olması için yüz yılı aşması mı gerekir? Ya da yüzyılı aşan her eşya antikamıdır? Bir eşyanın antika olduğunu nasıl anlarım? Bu sorular dilediğimiz kadar çoğaltılabilir. Esasen o kadar özel ve nadide eşyalardan söz ediyoruz ki, bunların somut kontürünü çizmek öyle pek de kolay değildir. Eskiçağlardan günümüze gelebilen değerli sanat yapıtları, değerli ustalıkla üretilmiş nadide eserler, ilgi çekici belli sayıda yapılmış eşyalar, antika kapsamına girerler. Genel olarak “antika” sözcüğünün en az yüz yıllık yapıt yada eşyaları kapsadığı tanımlanırsa da, bu olmazsa olmaz kuralı olmadığı gibi her yüz yılı aşan eşya da antika olamaz. Antikalar, belli bir tarihsel döneme yada ünlü kişilere ilişkin olabilir. Resim ya da heykel gibi sanatsal dallardaki yapitlarin antika degeri kazanabilmesi gibi, zenaatkarlarin usta ellerinde hayat bulan mobilya, cam, porselen, dokuma ya da bakir kap kacak gibi ev eşyalari da antika degeri kazanabilir. Bir eşyayi antika yapan degerlerden biri de onun enderligi, bir diger degişle günümüze gelebilen az örneklerden oluşudur. Antikalar yapıldıkları yer ve zamana göre isimlendirilirler. Örneğin kraliçe Victoria’nın adından ötürü, o döneme ait bir ingiliz mobilyası, ya da gümüş çay takımına “Victoryan “ tanımlaması yapmak o eşyanın zamanını ve yerini belirler.Tüm bunların yanısıra o dönemin belirgin çizgilerini, stilini de tanımlar. Fransız antikasında Louis ya da Napolyon dönemi ilişkilendirilirken, Osmanlıda da Sultanların adlarıyla o döneme ait eşyalar tanımlarını bulmaktadır.Antika eşyalar döneminin önde gelen mobilya yapımcısı, usta veya tasarımcıların adlarıylada belirlenir. İnsan, tarih boyunca gereksinimleri arasında temel ihtiyaçlarından sonra barınma ihtiyacı içinde eşyayı oluşturmuştur. Yatma, yemek yeme, oturma, çalışma amaçlı mobilyalar üretmiş ve mobilyalar günümüzde modern yaşamın olmazsa olmaz gereksinimleri olmuşlardır. Çağımızdan geriye şöyle bir dönüp baktığımızda, onların sürekli değişim halinde olduğunu tesbit eder, üretildikleri çağın yaşam biçimi, sanat anlayışı, siyasi ve ekonomik durumunu aktaran objeler olmaktan öte, bireyin toplumsal statüsünü belirleyen fonksiyonunu da gözlemleriz. Mobilyanın ana vatanı Avrupadır. Avrupa uygarlığının gelişim çizgisi ise Mısır, Mezopotamya, Yunan ve Romadan geçer. Mobilyanın tarihçesini bu çizgi düzleminde Tunç Çağı, Klasik Çağ, Ortaçağ, Rönesans ve sonrası, 19.yy ve 20.yy gibi dönemlere ayrılarak incelenebilir. Tunç çağı mobilyaları; Mısır, Mezopotamya, Ege uygarlıkarında kullanılan mobilyaları kapsar. Günümüze ulaşan en iyi örnekleri Mısırın yeni krallık dönemine aittir. Klasik çağ mobilyaları, M.Ö. yaklaşık 6. yy’dan Roma İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar geçen sürede üretilen mobilyaları kapsar. Ortaçağ’da ise Bizans İmparatorluğu ve Akdeniz çevresinde üretilen mobilyalarda Roma geleneği devam eder. Orta ve Kuzey Avrupa’daki mobilyalarda ise kaba bir işçiliğin hakimiyeti gözlenir. 13.yy. başından 16. Yüzyıla dek süren Gotik mobilya ise Rönesans Mobilyasının habercisidir. 16.yy. başlarindan 1815’e dek süren evreye stiller dönemi denir. Rönesans, Barok, Rokoko, Neoklasik ve Ampir stilleri bu döneme aittir ART - DECO ART-DECO 1920 ile 1945 yılları arasındaki dönemi kapsayan art-deco akımı, eskiyi tümüyle reddeden yenilikçi bir üslup olarak ortaya çıktı. Döneminin sertliğine uygun art-deco mobilyalar, sade, köşeli ve keskin yuvarlaklarıyla eskinin süslemeli mobilyalarının yerini aldı. Modern zamanların yeni ihtiyaçlarına göre tasarımı yapılan mobilyalarda, üçgen ve dörtgen motiflerin ağırlığı kendisini hissettirdi. Fransada art-deco mobilya alanında Jacques Emile Ruhlmann ve Maurice Dufrene isimleri öne çıkarken, ikinci Dünya savaşı yıllarında ise Donald Desky mobilyalar döneme damgasını vurdu. BAROK Rönesansın birçok özelliğini taşıyan Barok stili 17.yy. sonlarına doğru ortaya çıkan kendine özgü kıvrak köşesiz hatları, abartılmış insan ve hayvan motifleri ve gösterişli kaplamalarıyla tanınır. Barok stilde mobilya kenarları, ayaklar ve iskemle arkalıklarının bordürleri, bazen son derece oynak çizgili heykelsi bir görüntüdedir. Kıvrak ve alevi andıran enginar yaprakları, çiçek demetleri insan ve hayvan figürleri, istiridye kabuğu motifleri etkileyici bir kompozisyon oluşturur. Yağlı boya veya Uzakdoğu lake tekniğiyle yapılmış resimler, ince ve girift marköteri işçiliği çok sık görülür. Süslemelerde ebegümeci ve deniz yosunu motifleri hakimdir. Mobilya ayakları dönem başında dik, sonraları hayvan bacağını andırır biçimde kavislenmiştir. Heykeli andıran görkemli mobilyalarda altın yaldız yada kabartma yapılmış bir gümüş yüzey ahşabı tamamen örter. Kadın erkek ve özellikle bebek figürleri bolca kullanılmıştır. Bu mobilyalar mobilya özelliklerini yitirmiş karmaşık heykelleri andırırlar. İnce bir işçiliğin hakim olduğu zarif mobilyalara örnek olarak ise 14. Louis için çalışan Andre-Charles Boulle ve Charles Cressent’in mobilyalarını örnek olarak gösterebiliriz. Boulle kendine ait yöntemle yaptığı mobilyalarda o döneme kadar bilinmeyen bir tekniği uygulamıştır. “Boulle tekniği” adıyla günümüze kadar gelen bu teknik, ince şeritler halinde hazırlanmış metaller ve bağa tabakaların, ahşap kaplama ile birlikte ince desenler meydana getirdiği bir çeşit marköteri çeşididir. Barok iskemlenin oturulan kısmı alçak, kolcakları ise insan vucuduna uyum sağlaması için kavislidir. Arkalıklar ve bazen kolçak üstleri döşeme ile kaplıdır. Boullenin icadı dolap ve çekmeceleri olan komodlar ile altın porselen ve gümüş heykelciklerin saklandığı vitrinli dolaplar, kenarlarında küçük parmaklıklar bulunan servis masaları yine bu dönemin eseridir. Ayrıca cam teknolojisinin gelişmesi sonucu, bu dönemde kenarları çok süslü aynalar da yapılmaya başlanmıştır. Bu dönemde iki ayrı yatağa rastlanır. Birincisi rönesansda olduğu gibi 4 destek tarafından taşınır ve yatağın üstünü tümüyle kapsayan bir örtüsü vardır. İkincisi ise iki destekle taşınan bir başucu örtüsü bulunan gündüz yatağıdır. ARTNOUVEAU Bir uslup olarak l890’larda doğan ve yüzyılımızın ilk çeyreği boyunca süren art-nouveau, mobilyalarda görüntü güzelliği ve rahatlatıcı motiflere yol açmıştır. Egzotik ürünler ve o dönem Avrupasında sıkça rastlanan Japon çizgi estetiği yalın, ritmik, hareketli art nouveau’nun çıkış noktalarından biridir. Pek çok mobilya örneğinde çiçek, dal, yaprak gibi bitki motifleri, su kuşları, kelebekler, su sinekleri gibi doğa ürünü biçimler görünür.Art-Nouveau mobilya Fransa da Nancy ve Paris olmak üzere iki merkezde gelişmiştir. 1901 yılında Emille Galle’in öncülüğünde kurulan Nancy okulu mobilyaların gerek strükltüründe, gerek üstünde yer alan motiflerde doğadan esintiler belirleyici karekteristiktir. Ağaç dalları, yapraklar, süsen ve iris çiçekleri ve böcek motifleri ya kabartma olarak işlenmiş ya da marköteri tekniğiyle panolar halinde gerçekleştirilmiştir. Mobilya yüzeylerindeki marköteri panolarda manzara resimlerine rastlanır. Bu teknik için akağaç, zeytin, ıhlamur, defne, firavun inciri, kayısı, kızılağaç, selvi, meşe, limon ağacı, pelesenk, gül, sandal ve tik ağaçları kullanılmıştır. Paris okulu mobilyalarda ise doğa kaynaklı motifler stilize edilmiştir. Soyut, ritmik, çizgisel bir karekter taşıyan Paris okulu mobilyaları rokoko uslubundan esinlenmiştir. Art-nouveau mobilya ayaklarında yumuşak çizgiler hakimdir. İskemle arkalıklarında stilize çiçek gurupları yer alır. Bükülme özelliklerinden ötürü cilalı ceviz, açık renk meşe ve armut ağacı yaygın olarak kullanılmıştır. Aksesuarda pirinç ve bronza yer verilirken, 1925’lerden sonra pelesenk ve abanoz gibi ağaçlar tercih edilmiş, bunların üstüne fildişi kakma motifler yapılmıştır. NEO KLASİK 1760’lardan 1789 Fransız ihtilaline kadar geçen sürede revaçta olan neo-klasik dönem kapitalist ekonomik gelişmeler doğrultusunda ortaya çıkmıştır. 60 yıl kadar hüküm süren kıvrak çizgiler, bu dönemde yerini üretim açısından kolaylık sağlayan düz çizgilere bırakmıştır. Boyutları ve insanla ilişkileri açısından rokoko özelliklerini taşıyan neo-klasik mobilyalarda bükülen, saran yaprak motiflerinin yerini düz yivli kenarlar, kıvrak çizgilerle sınırlanmış yüzeylerin yerini kare, dikdörtgen oval ve dairelerden oluşan geometrik biçimler almıştır. Rokoko ile bozulan simetri neo-klasikte geri gelmiştir. Kabriol mobilya ayakları yerine düz kare kesitli ya da tornada çekilmiş üstü yivli ayaklar kullanılmaya başlanmıştır. Ayakların mobilya ile birleştiği yerlerde kare ya da dikdörtgen içinde rozet denilen stilize çiçek motifleri bulunur. Gül çelenkleri, uçları uçuşan kurdeleler, kupalar tipik motiflerdir. Koltukların arkalıkları ve oturma yerleri dikdörtgen yada ovaldir. Köşeli arkalıkların iki üst ucunda kozalak veya küresel tokmaklar, oval arkalıkların önünde fiyonk, natürel güllerden yapılmış çelenk oymalar vardır. Dolap ve komodlar yarım daire biçimindedir. Mermer tablalı masaların ayakları arasındaki çapraz kayıtların merkezine oturtulmuş bir kupa, dönemin tipik özelliklerindendir. Bu dönemde hem tuvalet, hem yazı masası, kitap rafı ve dikiş dolabı, servis masasıyken oyun masasına dönüşen marifetli mobilyalar ortaya çıkar. 1789 devrimiyle birlikte asil sınıfın tarzlar üzerindeki etkisi azalmış, bundan sonra orta sınıf kültürü ve endüstri yöntemleri mobilyaya hakim olmaya başlamıştır. AMPİR Bu stil neo-klasik zevkin devamını oluşturur. Ampirin olgunluk çağı Napolyon’un imparator olduğu 1804 ve Waterloo yenilgisine rastlayan 1815 yılları arasındadır. Ancak etkisi 1830’a kadar devam etmiştir. İngiliz Regency stili ile benzerlik gösteren ampirin etkileri yıllar sonra Almanya’da ortaya çıkan Biedermeyer’de de görülür. Ampir mobilya sade, rokoko ve neo-klasik stillere göre hantal erkeksi ve kitleli bir görünümdedir. Mobilyaların dış görünümü temiz olsa bile, gizli kısımlarda kaba bir işçilik göze çarpar. Oymalar hemen hemen görülmez. Mobilyanın çeşitli yerlerindeki metal süsler, adeta rastlantı sonucu oraya yerleştirilmiştir. Bu döküm parçalar artık altın kaplamalı tunç yerine çoğu kez pirinçten yapılmaktadır. Hele dönemin sonlarına doğru freze bile yapılmadan çapakları ile birlikte mobilyaya yerleştirilmiştir. Ampir mobilyalarda perdemsi kumaş kaplamaları ve mobilya tepelikleri, sfenksler, kanatlı atlar, hatta mumya gibi karyatitlere çok rastlanır. Kuğu kuşu, N harfi, lir ve artı motifleri ise bu stilin özelliklerindendir. Oturma mobilyalarında ayaklar eski Yunanda olduğu gibi dışa dönükdür.Arkalıklar, ayakların kıvrıklığını dengelemek üzere üst tarafta dışa doğru bükümlüdür. Ampirin olgunluk çağında bu büklüm yok olmuş, yerini düz ve köşeli bir yüzey almıştır. Kolçaklar düzdür, mobilyaya bazen kuğu, sfenks, lotüs çiçeği, kanatlı at gibi heykelsi oymalarla bağlanırlar. Arkası ve kolçakları döşemesiz , maun ağacından hafif koltuklar bu dönemin tipik mobilyalarındandır. En tipik ampir mobilya ise meridyen denilen ayak ve başuçları dışarı kıvrık, başucu ayak ucundan biraz daha yüksek olan şezlong ve kanepelerdir. Masalar yuvarlak veya sekizgendir. Büyük masaların ortada bulunan tek ayakları, köşeleri kesilmiş birer üçgeni andıran bir baza üzerine oturur. Konsolların ayakları ya kalın, dor uslübunda kolon biçiminde veya dört köşe kesitli, karyatit ve hayvan şeklindedir. Bir dikme üzerinde her yana dönebilen aynalar da yine bu devirde ortaya çıkmıştır. Dolap kapakları ise kaplamalıdır. Marköteri ve intersialar y erini abanoz, gümüş ve başka metallerden yapılmış kakmalara bırakmıştır. ROKOKO Fransız kralı XV. Louis’nin sarayında doğmuş bir iç mimarlık ve mobilya stili olan rokoko, tarih boyunca görülen en kıvrak ve uyumlu mobilya stilidir. 1730 larda başlamış ve yaklaşık 30 yıl sürmüştür. 1760 larda klasizmin yeniden popüler olmasıyla modası hemen geçen bu stilin barok ile benzer yönleri çoktur.Akantüs yaprakları , deniz kabuğu ve insan figürleri gibi dekoratif unsurlar, kavisli ayaklar, marköteri kaplamalar ve mobilya üzerine iliştirilen altın kaplamalı tunç süsler gibi özellikler taşır. Ancak Akantüs yaprakları Barok’a göre çok daha ince ve zariftir ve bütün mobilyayı sarmış gibidir. Tüm dekoratif unsurlar, Barokta olduğu kadar ağır ve mobilyayı ikinci plana itmiş gibi değildir. Kabriol ayaklar içe doğru kavisli ve zariftir. Ayakların bitim noktaları bitkiye banzer. Kollu iskemle ve koltuklardaki kolçaklar, hanımların son derece kabarık giysilerle oturabilmelerini sağlamak üzere geri itilmiştir. Arkalıklar rahat yaslanmak için arkaya doğru eğilimlidir. Arkalığın iki yanı kumaş döşemeli parçalarla örtülmüş berjer koltuklar, iki parçadan meydana gelen gündüz yatakları, tek parçalı şezlonglar, iki kişilik küçük kanepeler, büyük sediri andıran yastıklı kanepeler, genellikle bir duvar aynası altında bulunan konsollar tipik oturma üniteleridir. Masa ve konsol üzerinde mermere sık rastlanır. Geniş ve yayvan yazı masalarında marköteri ve deri kaplama revaçtadır. Bazı yazı masalarının aynı zamanda tuvalet masası olarak kullanımını sağlayan açılır kapanır yada döner tablaları yada çekmeleri vardır. Rokokoyu Baroktan ayıran en önemli özellik, simetrinin bozulmasıdır. Asimetri, mobilyanın iki yanındaki süs elemanlarının ufak değişiklikler göstermesiyle sağlanır. Bu dönemde mobilya işçiliği son derece yüksek bir düzeydedir. Çeşitli renklerdeki sıcak ülke ağaçlarından mozaik gibi küçük parçalarla yapılan marköteri kaplamalar revaçtadır. Metal süsler altın yaldızlıdır. Rokoko porselenle yakın bir ilişki içindedir. Lake boyanmış yüzeylere yerleştirilen porselen plakaların katkısıyla çok renkli bir görünüm sergileyen Rokoko mobilyaların bir başka özelliği de Türk ve Çin usulü mobilya ve süslemelerdir. Çin ve Japon lake tekniğini andıran boyalı yüzeylerin kullanıldığı mobilyalarda, Osmanlı sedirinin direkt etkisi görülür. RÖNESANS Avrupa’nın karanlık çağının geride kaldığı 16.yy başlarında beylik ve krallıklar arasındaki savaşların durması, göçebelikten yerleşik düzene geçilmesi mobilyaları da etkilemiştir. Artık mobilyalar devamlı taşınmak üzere değil yerinde kalmak üzere yapılmıştır. Bu nedenle yerinden kaldırılamayacak gibi görünen, çağın mimarisinin minyatür kopyalarını andıran mobilyalar üretilmiştir. Mobilyaların yüzeyleri mimari kolonlar, yarım daire biçiminde kemerler, üçgen alınlıklar içerir. Panolar ve çerçeveleri başta arabesk olmak üzere çeşitli motiflerle kaplıdır. Bu dönemde İtalya’da ahşap ve taş oymacılığı, mermer mozaik işçiliği, Güney Almanyada marköteri yapımı, Hollanda’da ise yüzeyin resimlendirilmesi çok başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Meşe ceviz ve maundan yapılan mobilyaların çoğu duvar önüne konulmak üzere tasarlanmıştır. Takımlar ilk kez bu dönemde yapılmıştır. Ancak oturma elemanları son derece rahatsızdır. Şimdiki kanepenin öncüsü sayılacak bir sandığın üzerine arkalık ve yanlarına kolçaklar takılarak üretilmiş, üzerlerine minderler konularak rahat bir hale getirilmeye çalışılmıştır. Göçebeliğin kalıntılarından katlanır koltuklar oldukça revaçtadır. Dolaplar ise, her türlü eşyanın saklanmasında kullanıldıkları için yüksek ve abartılı büyüklüktedir. Ayakları sütun biçiminde oyma yada tornada çekilmiştir. Fransızların “Armoire” dedikleri dolapların yüzey ve kenarları oymalar, desenli kaplamalar, intarsia işçiliği yada boyalı resimlerle ağır biçimde bezenmiştir. Ayakları çeşitli bitkiler, hayvan ayakları, insan ve hayvan figürleri biçiminde oyulmuştur. Rönesansla birlikte kullanılmaya başlanan yemek masaları ise son derece hantaldır. Yataklar ise oldukça görkemlidir. Yatakların baş ve ayak uçları oymalı panolardan oluşur. Dört köşe desteği tarafından taşınan ve gösterişli kumaşlardan yapılmış tepe örtüsü ile perdeler yatakların etrafını kaplar. ANTİKA MOBİLYALAR NASIL KORUNMALI ? Yüzlerce yıl yaşayıp, geçmişin kültür ve sanat anlayışını günümüze taşıyan antika mobilyalarımızın daha da uzun ömürlü olmaları için güneş, rutubet, ısı kaynaklarından uzak tutmamız gerekir. Güneş mobilyaların renklerini soldurur, şişme yapar, rutubet ise çürümelerine yol açar. Aşırı sıcak mobilyaların çatlamalarına yol açtığından, onları ısı kaynaklarına çok yakın yerleştirmemeye dikkat edilmelidir. Alkol, aseton gibi maddelerden korunmalı, üzerlerine ıslak ve sıcak kaplar konulmamalıdır. Temizlenme yada toz alınma esnasında mutlaka kuru, temiz ve yumuşak bir bez kullanılmalıdır. Piyasada satılan cilalarla parlatmaya kalkışmak tavsiye edilmez. Çünkü bu cilalar zamanla mobilyaların kıvrımları, oymaları gibi yerlerinde birikerek, istenmeyen tabakalar oluştururlar ve bunlardan arınmak pahallı yöntemlerle temizlenmeyi gerektirir. Mobilyaların en büyük düşmanlarından biri de ahşap kurtlarıdır. Ahşabın kurtlu olduğunu üzerindeki minik deliklerden ve döktüğü incecik ahşap tozundan anlarız. Bu durumdaki bir mobilyada ahşap kurtlarına karşı üretilmiş Didifos 55 isimli ilaç kullanılır. İlaç kıl bir fırça yardımıyla ahşaba iyice yedirilir. Daha sonra eşya bir naylonla sıkıca sarılarak, kapalı bir yerde 15 gün bekletilir. Ancak ilaç son derece zararlı olduğundan, ilaç sürme işlemi sırasında ellere eldiven giymek, maske takmak, göze bulaştırmamak ve solumamak son derece önemlidir.Ayrıca ilacı ve ilaçlanmış mobilyayı her türlü canlıdan uzak tutmak da dikkat edilecek önemli noktalardan biridir. ANTİKA MOBİLYA NASIL CİLALANIR ? Mobilya üstündeki eskimiş cilanın temizlenmesi için; bir boya sökücü veya yarı yarıya oranında ispirto ve amonyak karışımı kullanılır. Boya sökücü, iki yada üç parmak genişliğinde ince bir kıl fırçayla eşyanın üzerine sürülür. Ancak, çabuk kuruyan bir madde olduğundan sürülen alan 30-35 cm.yi geçmemelidir. Bir dakika bekletildikten sonra sistreyle kazıyarak temizlenir. Bu yöntemle mobilyanın yüzey bölümleri eskimiş ciladan arındırılır. Oymalı kısımlarda ise temizlik tel fırça yardımıyla yapılır. Yarı yarıya amonyak ve ispirto karışımı kullanıldığında bir amerikan bezle mobilya cilalar gibi temizlenir. Bu işleme "yıkama" denir. Eşya masif ahşapsa eşyanın durumuna göre kalın ve ince zımparayla kalan minik parçalar da temizlenir. Marköterili, sedefli veya Boulle işi parçalarda aşırı kalın zımpara kullanılmaması gerekir. Temizleme işlemi yukarıda anlatıldığı üzere tamamlandıkdan sonra; Masa üstü, kapaklar, büfe yanları ve bahü gibi ürünlerde açkı yöntemiyle gomalak cila yapılır. Açkı yönteminde iki ponza taşı birbirine sürtülerek, pudra gibi dökülen tozları gomalak cilayla ahşaba yedirilir. Bu yöntem temizleme işleminden sonra yüzeyde meydana gelebilecek pütürleri giderir. Sandalye, mobilya ayağı gibi bölümler veya oymalı mobilyalarda ise alaros cila kullanılır. Gomalak cilanın beyaz ve sarı olmak üzere iki türü bulunur. Beyaz gomalak cila açık renk mobilyalarda,( meşe kaplamalı, Boulle veya sedef işi) Sarı gomalak cila ise ceviz veya maun mobilyalarda kullanılır.

15 Kasım 2010 Pazartesi

ANTİKA DANIŞMANI

Sirince Köyünde  1991 yilindan beri
bölgede antikacilik ve Saray susleme ile gelenelsel Turk el sanatlarinindan olusan koleksiyonumuz  ve imalat atolyelerimizle ahilik geleneyimizle;

UMUT ARABUL

Umut ARABUL 2016 1977 izmir doğumlu . 7-8 yaşında  1985 yılında Turizm, sanat ve ticaret hayatına  , Babası  Zeki Arabul'a ait ola...